Zonguldak’ta Artan Şiddet: Nereye Gidiyoruz?
Son aylarda Zonguldak’ta yaşanan cinayet haberleri, sadece adli vakalar olarak görülüp geçilecek olaylar olmaktan çıktı. Her biri ardında yıkılmış aileler, yarım kalmış hayatlar ve cevapsız sorular bıraktı. Bir zamanlar “sakin şehir” olarak anılan Zonguldak’ta, artık neredeyse her hafta bir şiddet olayıyla uyanır olduk.
Sahil bandında, şehir merkezinde, insanların gözü önünde yaşanan olaylar, şiddetin artık “uzakta” olmadığını gösteriyor. Tartışmaların bir anda geri dönüşü olmayan sonuçlara evrilmesi, toplum olarak ne kadar gergin bir ruh hâline sürüklendiğimizin de açık bir göstergesi.
Bu cinayetlerin ortak noktalarına bakıldığında; öfke kontrolü, ekonomik sıkıntılar, alacak-verecek anlaşmazlıkları, geçmiş husumetler ve anlık öfke patlamaları öne çıkıyor. Ancak asıl soru şu:
Bu kadar kolay mı can almak?
Herkesin cebinde bir bıçak, dilinde bir tehdit, zihninde bastırılmış bir öfke mi var? Toplumsal tahammül sınırımız neden bu kadar düştü? İşsizlik, geçim derdi ve geleceğe dair umutsuzluk, insanları bu noktaya mı sürüklüyor?
Elbette güvenlik güçleri görevini yapıyor, olaylar aydınlatılıyor, failler yakalanıyor. Ancak mesele sadece “sonrası” değil. Asıl konuşmamız gereken, bu olaylar yaşanmadan önce ne yapıldığı ya da ne yapılmadığı.
Aileden başlayan değerler eğitimi, gençlerin psikolojik desteklere erişimi, sosyal projeler, bağımlılıkla mücadele, öfke kontrolü eğitimleri…
Bunlar artık lüks değil, zorunluluk hâline gelmiş durumda. Çünkü her yeni cinayet, toplumun vicdanında biraz daha derin bir yara açıyor.
Zonguldak daha fazlasını hak ediyor.
Birbirine selam veren insanların şehri, korkuyla değil güvenle yürüyen sokaklar istiyor.
Şiddetin sıradanlaştığı bir şehir olmamak için; yetkililerden, sivil toplumdan ve en önemlisi birey olarak hepimizden daha fazla sorumluluk almamız gerekiyor.
Çünkü kaybettiğimiz her can, aslında hepimizden bir parça götürüyor.
